VALİ ARSLANTAŞ, STK BAŞKANLARI VE TEMSİLCİLERİ İLE İFTARDA BULUŞTU
Burdur Valisi Ali Arslantaş, Sivil Toplum Kuruluşu (STK) Başkanları ve Temsilcileri ile iftarda buluştu.
Öğretmenevinde düzenlenen İftar Programında din görevlisi tarafından Kur’an-ı Kerim Tilaveti okundu. İftar yemeği sonrası İl Müftüsü Enver Türkmen tarafından yemek duası yapıldı. Sohbet ortamında geçen programın son bölümünde Vali Ali Arslantaş, Milletvekili Bayram Özçelik ve Müftü Enver Türkmen tarafından konuşma yapıldı.
Vali Arslantaş yaptığı konuşmada şunları söyledi; “Ramazan-ı şerifin 17. kıymetli gününü uğurladığımız bu kutlu saatlerde, sizlerle bir arada olmaktan büyük memnuniyet duyuyorum. Su misali akıp giden şu mübarek mevsimde, tuttuğunuz oruçların kabul, ibadetlerinizin makbul, ecir ve sevabınızın ziyade olmasını Yüce Mevla’dan niyaz ediyorum. Şule Gürbüz’ün, Zamanın Farkında isimli romanında geçen “… yaşamaktan duyduğum ıstırap, biraz da yaşayamamaktan gibiydi” cümlesi, içinde yaşadığımız zamanın mağmumluğundan bunalan insanlık âleminin hal tercümesi mesabesindedir. Tüm dünyayı mengene misali sıkıştıran doğal afetler, küresel salgınlar, ekonomik krizler, kitlesel savaşlar ve her geçen gün yenileri kulağımıza çalınan münferit trajediler sebebiyle yüreğimiz daralıyor, hepimiz kalbimize inşirah verecek haberlere ve insanlara hiç olmadığı kadar ihtiyaç duyuyoruz.
“Atalarımız yalnız taş duvar olmaz derler”
Şeyhülislam Yahya Efendi bir beytinde: “Gussa-i devrân degül mi âsiyâbı inleden” demektedir. Şairin manadan muradı dünyada hayat devam ettikçe dertler ve sıkıntılar sebebiyle inlemelerin eksik olmayacağıdır. Hal böyleyken irfanla bezeli bir merhamet kültüründen gelen necip Türk milleti, üftâdenin elinden tutmayı, kimsesize kol kanat germeyi, haksızlığa uğrayanın yanında olmayı, zalime baş eğmeyip mazlumun hakkını gözetmeyi şiar edinmiştir. Atalarımız yalnız taş duvar olmaz derler. Tek bir insanın üzerinden gelmeye gücü yetmeyeceği problemleri, aynı istikamette hareket eden insanların daha kolay aşacağı su götürmez bir gerçektir. Sivil toplum kuruluşlarının atası kabul edebileceğimiz vakıflar, temelde bu saikle kurulmuştur. Selçukluda kurumsal bir kimlik kazanan vakıflar, Osmanlı döneminde özel bir amaca hizmet etme noktasında ihtisaslaşmıştır. Belirli bir amacı gerçekleştirmek yahut desteklemek üzere, gönüllülük esasına dayalı olarak, kâr amacı gütmeden faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşları, değişen hayat koşullarına uygun olarak hedeflerini bir başka merhaleye taşıyabilme kabiliyetine sahip olmalıdır. Aksi halde hayatın dinamik döngüsüne entegre olamayıp, işlevselliklerini yitirmeleri ve tabela topluluğuna dönüşmeleri mukadderdir. Biz veren elin alan elden üstün olduğuna inanan ve tasadduk edilen malın bereketlenip temizlendiğine iman eden bir milletiz. Devlet olarak elimizdeki tüm imkanları seferber ederek, tüm dünyadaki mazlum ve mağdurların imdadına koşmaya çalışıyoruz. Bu iyilik yarışında en büyük destekçimiz, milletimizin bağrından kopan güzel yürekli insanlar tarafından teşekkül ettirilen sivil toplum kuruluşlarımızdır. Birlikte omuz omuza dini, dili, ırkı ne olursa olsun, nerde gözü yaşlı yüreği kederli bir insan varsa rıza-i ilahiden başka hiçbir menfaat gözetmeksizin elimizi uzattık, Allah’ın izniyle uzatmaya da devam edeceğiz. Sivil toplum kuruluşlarından beklentimiz, yurttaşlarımız arasında gönül köprüleri tesis etme noktasındaki gayretlerini her doğan güneşle bir üst mertebeye taşımalarıdır. Türkiye Cumhuriyeti içerisinde yaşayan farklı sosyo-ekonomik koşullara sahip vatandaşların, müsamaha bilinciyle, birlik, beraberlik ve kardeşlik duygularıyla bir arada bulunmaları noktasında vazifenin büyüğü STK’lara düşmektedir.
“Bizim gönlümüz Mevlana’yı dilimiz Yunus’u bilir”
Cenabı Mevla bakara suresinin 272. ayetinde “Hayır olarak ne harcarsanız, kendiniz içindir. Zaten siz ancak Allah’ın rızasını kazanmak için harcarsınız. Hayır olarak her ne harcarsanız -hiç hakkınız yenmeden- karşılığı size tastamam ödenir. “ Âl-i İmrân suresinin 114. ayetinde “ Onlar hayırlı işlere koşar, birbirleriyle yarış ederler…” buyurmuştur. Her ne sebeple olursa olsun Devletin müşfik elinden mahrum kalmış bir ihtiyaç sahibi ile karşılaştığınızda yaratıcımızın yukarıda zikrettiğim ayetlerini hatırlayınız. Yapılan iyiliğe ihtiyaç sahipleri kadar iyilik edenin de ihtiyacı olduğunu bilerek hayırlı işlerde acele ediniz. Bizim gönlümüz Mevlana’yı dilimiz Yunus’u bilir. Hayalini kurduğumuz medeniyetin özü sevgidir. Yaptıklarınızın farkındayız ve sizlere insanlık adına daima minnettarız. Ancak halihazırda mahzun çehreli nice mazlum sizin uzatacağınız yardım elini gözlemekte. Allah gayret ve şevkinizi arttırsın. O mahzun çehrelerin tebessümüne sizleri vesile eylesin. Bu duygularla bir kez daha Ramazan-ı Şerifinizin hayırlı olmasını diliyorum. Sizlere sevgilerimi, saygılarımı sunuyorum, kalın sağlıcakla diyor, hepinizi Allah’a emanet ediyorum”