EROL HOCA YİNE UYARDI; “BURDUR GÖLÜ YOK OLUYOR!

Son günlerde alg patlaması vakalarıyla kamuoyunun gündemine gelen BURDUR GÖLÜ’nde, “kirlilik tehdidi ve çekilme tehlikesi de” alg patlaması vesilesiyle bir kez daha öne çıktı. Ülkemizin önde gelen göl uzmanlarından biri olan bölgemizde, Göller Yöresi’nde ve ilimizdeki sulak alanlar ve göller hakkında bilimsel çalışmalar, araştırmalar yapan Hidrobiyolog Dr. Erol Kesici, Burdur Gölü’ndeki gelişmeleri gazetemize değerlendirdi. Yeni Gün okurları için kaleme aldığı makalesinde Erol Kesici, Burdur Gölü’ne ilişkin çarpıcı tespitlerinin yanı sıra uyarılarını sürdürdü. Bilimsel bakış açısıyla, bütüncül bir anlayışla Burdur Gölü’nün sorunlarını ele alan, çözüm önerilerini, yapılması gerekenleri sıralayan Erol hoca, Burdur Gölü’nün çığlığına ses verilmesi gerektiğini dile getirdi.

TUZLU SU KOKARSA! HALA GÖLET ve BARAJDA ISRAR EDERSENİZ; KURUMAKTA OLAN ve SUYU TUZLU OLMASINA RAĞMEN, GÖL KOKAR…

Burdur Gölü’nün giderek kurumasının ve suyun kirlenmesinin nedenlerinde biride gölü besleyen kaynakların önüne gölet yapmak! Niye? Kuruttuğunu bildiğiniz halde? Neden?

Bölgede son aylarda da kontrolsüz şekilde açılan sondaj- sulama kuyularının, hem gölün kurumasında hem de havzadaki kuraklığa etkisi çok fazla!

Yıllardır gölün sorunu ve çözümü belli iken, bitmeyen toplantıların sürmesi! Hala konferanslarla, eylem planlarıyla hangi mucize beklenmekte? İnandırıcı değil!

“Çek-çaklara” son verip, verilen sözleri tutup, eylem planlarının eyleme geçmesi sağlanmadan gölü “lafla “ kurtaramazsınız. Gölün neredeyse 30 yılı böyle “laf üretmekle” geçti. Ben bunu yaşadık,  canlı tanığıyım. Kahrolmamak elde değil, gölü yok eden “insan faaliyetlerinin bilinmesine rağmen. Haklısınız göletler ve barajlarla, kuyularla göl kuruma periyoduna girdi, her türlü sanayi ,evsel-tarımsal atıklar gölü kirleterek kirlilik alg artışlarıyla, kokan  suyuyla gözümün  önünde iken.. Hala aynı yanlışlıkları yapmak pes! “Arıtma” var neyi, ne zamandır, nasıl, arıtmakta? Göl çanağını, ”kapınızı temizlemezseniz”, oraya saf su dökeniz bile, kirliliği önleyemezsiniz.  Otuz yıldır Burdur Gölü Havzası’nda adeta “tiyatro sahnelenmekte”. Çok ilginç! Bence, Dipsiz Göl’ün senaryosundan çok da farksız değil Burdur Gölü Havzasında yaşanalar.  Çünkü her ikisinde de binlerce, milyonlarca yıllık doğal göl yok olmakta! Neden daha çok para kazanmak mı? Altın yumurtlayan tavuğunuzu ya da bindiğiniz dalı kestiğinizin farkında değil misiniz?

Gölde kirlilikle birlikte, su kalitesindeki olumsuz artışlar, başta o güzelim dikkuyrukların burayı tercih etmemelerine neden oldu? “Ödleri koptu!” Göç zamanı Burdur Gölü Otelini tercih etmemekteler. Milyonlarca yıllık göç konaklaması yok oldu? O güzelim kuşlardan eser kalmadı.  Z kuşağı çocukları Burdur da uluslararası önemi olan dikkuyruk ve diğer kuşları, gölde değil fotoğraflarda görmekte.

Kuşların gelememesi adeta, Burdur Gölü’nün, yaşam ortamın yok olma felaketinin habercisidir. Kuşlar gelmeyince, göl ekosistemi, turizm ve bilhassa tarımdaki doğal temizleyiciler yok olmakta. Burdur Gölü’nün her şeyi değişmekte. Hala neyi beklemektesiniz? “Kirlilik göl boyu!”

Oysaki Uluslararası önemi olan, Türkiye’deki 14 Ramsar Alanından biriydi. Koruyacağız dediniz, “övündünüz” ama, durum ortada! “Kuşsuz, kuruyan, kokan, göl tozlu, kirli göl!

 GÖL KIYILARINDAKİ KİRLİLİK; ÇÖLLEŞME; HER ŞEYİ OLUMSUZ ETKİLEMEKTE!

Yıllardır gölün kurumasına seyirci kalınması sonucu gölün kıyı kesimlerindeki suyun kuruduğu alanlarda kum, tuz ve tuz kristalleri ortaya çıkmaktadır. Kıyılar adeta “beyaz çöle” dönmekte.  Buharlaşmanın artması, yazın nemin giderek azalması “beyaz çöl tozlarının” havzada rüzgarların etkisiyle göl havzasındaki insanların diğer canlı, turizm ve de tarımı çok ciddi oranda etkilemektedir. Çok tehlikeli olan ağır metal içerdiği belirtilen bu beyaz toz fırtınası.  Bu yaşamı, sağlığı adeta tehdit etmektedir.

ULUSLARARASI ÖNEME SAHİP (RAMSAR ALANINDA) BURDUR GÖLÜ’NDE ÖTROFİKASYON SONUCU OLUŞAN ( ALG ) ARTIŞI

GÖLDEKİ AŞIRI ALG ARTIŞI DOĞAL DEĞİLDİR, GÖLÜ SUSUZ BIRAKMASANIZ, KİRLETMESENİZ, GÖLDE TOKSİK ETKİSİ OLAN ALGLER HER DÖNEM ARTIŞ GÖSTERMEZDİ…

Burdur Gölü yıllardır alg patlamaları, kuruma, kirlilikle birlikte değişen rengi ve çevreye yayılan rahatsız edici kokularla gündeme geliyor Geçtiğimiz yıllarda, dönemsel olan alg patlamaları(aşırı alg artışı) gölde neredeyse her dönem görülmeye başladı. Bunun nedeni, zamanında “sorun yok, bu bir doğa olayıdır” diye geçiştirilen sorunla ilgili gerekli önlem alınmamasının sonuçlarıdır. Kirlilik ve alglerin kalıcılığı(temizlenmemesi) ;  alg patlamalarını artırmakta, süreklilik kazandırmakta!       Ötrofikasyon göstergesi olan sulardaki su yosunu (alg) oluşumu doğal nedenlerle (yağmur- yüzey suyunun taşınması,  bitki polenleri)meydana gelen bir olaydır. Fakat insan etkileri sonucu oluşan yapay ötrofikasyon sularda aşırı alg artışına neden olarak alg patlamalarına, yüzeyde bitki vb birikintilerin artışıyla organik maddelerin bozunmasına, toksik maddelerin serbest kalması ve sudaki çözünmüş oksijen miktarının azalmasına neden olurlar. Bu su ekosistemi için çok tehlikelidir. Ölümcüldür. Ötrafikasyonun son yıllarda doğal göllerde kıyısal deniz alanlarında giderek artışının nedeni;  azot, fosfor gibi besi elementlerinin noktasal (evsel ve endüstriyel atık suları) ve noktasal olmayan( tarımsal alanlardaki gübreleme, kimyasallar, hayvan atıkları, atmosferik taşınım, yüzey akışı vb.) yayılı kirleticilerdir. Burdur Gölü çok önemli habitat ve ekosistemi barındıran, insan faaliyetlerinin plansız ve korumasız davranışları sonucu, bozulma ve tahrip olma riski çok yüksek olan ve de gelecek nesillere taşınması için de, mutlaka korunması gereken HASSAS alanlardır. Fakat yıllarca gölün havzanın kirlilik baskısının altında olması ve aşırı alg çoğalmasının oluşturan koşulların göl çevresinde ve gölün içerisindeki dip çamurunun, türlü inorganik ve organik maddeler bulunan, genellikle kil ve koyu, yapışkan balçık haline dönüşmesi ve suda kalıcılığı olması göl kıyı kesimlerinde peltemsi yapıya, göl suyunun da renginin değişmesine  ve yüzeye vurmasına neden olmaktadır.

BU KAÇINCI ALG PATLAMASI?

  Daha önceki yıllarda da,  gölün kuruma ve kirlilik baskısı altında olduğu kıyı kesiminde zaman zaman ortaya çıkan aşırı alg artışının (Algal Bloom) havaların ısınmasıyla birlikte giderek artması beklenebilir. Alg çoğalmasıyla göl suyunun renginin değişmesine neden olan mikroskobik mavi-yeşil –suyosunlarının- (siyanobakterilerin)- Noduraia sp. türünün aşırı çoğalmasından kaynaklanmaktadır. Burdur Gölü’nde de bunun nedeni doğal ve yapay ötrofikasyon suyunun kirliliğinin (ötrofikasyonun) temel göstergesidir. Suların yeşil renge boyanması-adeta pelteleşmesi kıyı kesimlerinde tüm yüzeyi örterek sudaki oksijen seviyesinin azalmasına neden olarak gölün çok az olan canlı çeşitliliğinde bilhassa ender olan canlılarının yaşamını tehlikeye sokması hem de bıraktıkları toksin nedeniyle de sahil- koy, plaj gibi ortamların kullanılmasını tehlikeye sokarak, buraların rekreasyon alanı olma özelliğinin kaybolmasına neden olur.

TEMEL NEDEN KİRLİKTİR, DOĞA OLAYI DEĞİL; İNSANIN OLAYIDIR

Göldeki aşırı kirliliğin temel göstergesi olan alg artışının nedeni onlarca yıldır göle derin deşarj –deşaj edilen atıkların hala yerinde durması,  kontrol altına alınamayan azot, fosfor dediğimiz besi maddelerin ( gübre, evsel-tarımsal, sanayi vb.atıklar da) sularda artışı sonucunda su sıcaklığının artmasıyla birlikte fotosentezle, denizin durgun olduğu dönemlerde su yüzeyinde koloni oluştururlar. Ne yazık ki sularımızın birçoğunun dip çamurlarında ve su içerisinde alg patlamasına neden olan azot, fosfor gibi maddelerin konsantrasyonu çok yüksek olup, birim alandaki siyanobakteri miktarı da çok fazladır.

Nodularia’ya DİKKAT! ÇOK TEHLİKELİ OLMAKTA! Yurt içinde ve yurt dışında yapılan birçok araştırma sonuçlarına göre; “canlılarda ve insanlarda çeşitli hastalıklara, kuş ve sucul canlılarda ölümlere sebep olan toksin üreticisi 40 farklı siyanobakteri türü bulunduğu bildirilirken Nodularia türüne de ayrıca değiniliyor. Buna göre Nodularia türü aşırı çoğalan cinslerden ve bu cinslerden bazıları toksin üretiyorlar. Söz konusu toksinlerin insanlarda ve diğer canlılarda hastalıklara ve hatta ölüme yol açtığı bildiriliyor”.Yaşamın belirtisi olan ve dünyadaki oksijenin neredeyse 70ni üreten, besin zincirinin -gıda üretimine temel basamağı olan suyosunları-mavi-yeşil algler- kirlilik sonucu aşırı artınca oksijen tüketimini artırmaktalar, bulunduğu yerdeki ekosistemin çökmesine neden olmaktadır. Her şeyin fazlası zarar ve toksik!

Onlarca yıl süren tehlike: Artık analize bile gerek yok

Burdur Gölü Havzası’nda 35 yılı aşkın bir süredir çalışmaları sürdürmekte, sonuçlarını ve alınması gerekli olan önlem ve çözümleri sürekle dile getirmemize rağmen! Burdur Gölü’nün korunarak kullanılması konusunda sözler verilmesine rağmen herhangi bir önlem alınmamasının sonuçları ortada. Göl kirli mi diye su analizi yapmaya bile artık gerek yok. Kirlilik gölün dışına –yüzüne vurmuş bir halde. Göl ‘Artık yeter anlayın, hastayım’ diyor da, kim görüp duyuyor? .

 “Burdur Gölü 30 yıldır çok yoğun bir kuruma  baskısı altında.

Göl beslenemiyor, hala “gölün suyuna engel olup”,  gölet yapılıyor! Müjdeler veriliyor!

Gölde aynı zamanda kuraklık yıllardır sürmekte. 2020’ye gelindiğinde göl, su kapasitesinin üçte birini kaybetmişti. Ekim 2021’e gelindiğinde ise su seviyesinin son 50 yılda 17,7 metre düştüğü bildirildi. Geçen sene kuraklık nedeniyle geçmiş yıllarda sahil olarak kullanılan Şeker Plajı, halk plajı ve göl kıyılarında çatlamış toprak örtüsü oluştu. Burdur Gölü’nde su seviye ölçümü, Aralık 1959’da 851,32 metre olarak kaydedilirken, gölde ölçülen en yüksek su seviyesi ise 1970’de 857,54’ydi. 1 Haziran 2021 itibariyle ise gölün su seviyesi  839.83 metre olarak kaydedildi. Gölün yüzeyi ise 123,45 kilometrekareye, hacim ise 3731,67 hektometreküpe düştü. Gölün adeta “eridiği neden görülmemekte”?

    Gölü besleyen kaynaklara müdahale edilmesi alışkanlığından vazgeçilmeli!

 Alg patlamasıyla su seviyesi arasında elbette ilişki var. Su seviyesi azaldıkça doğal gölde kirlilikle birlikte reaksiyon daha fazla olacaktır. Geçen yıla nazaran yağışlar çok faydalı oldu ama istenildiği gibi değil. Hala seviye kayıpları yüzde 30, 40’larda. Çünkü Burdur Gölü’nü besleyen kaynaklara yapılan müdahaleler var. Burdur Gölü’ne yapılan müdahalelerin arasında göletler, çevredeki taş ve mermer ocakları ve on binlerce sondaj bulunuyor.  Kırk yıldır barajların-göletlerin göle zarar verdiğinin tescillenmesine rağmen hala yapıldığını anlamak mümkün değil.

Gölü besleyen derelerin, çayların önüne hala gölet yapıyorlar. Gölü besleyen kaynakların üzerine gölet yapmak Burdur Gölü’nü yok eder. İsterseniz 365 gün yağmur yağsın, işe yaramaz, göl beslenemez ve de kuruma, kirlenme, göl tozu sorunundan kurtulamaz.

   Havzada bu kadar gölette ihtiyaç yok. Tarımı iklimimize göre tasarımlamalı ve bilimsel su kullanımı ve üretim tekniklerini uygulamalı ve de su ve üretim konusunda popülist davranışlardan kaçınılmalıdır. Sulu tarıma teşvik var. Bölgeye giden herkes gölet istiyor. Havaalanı modası gibi. Burdur Gölü’nü mahveden temel nedenlerden biri bu. Bu gidişle göl yok olacak.

Gölün; yeraltı sularından beslenmesi engelleniyor;Gölün çevresinde kuraklık sorunu nedeniyle kiminin yasal kiminin de yasal olmadığı belirtilen kuyu açımlarının sürmesi,  gölün yeraltı suyundan beslenmesinin önünde bir engel oluşturmaktadır.  Başvurulması hassas olan yeraltı sularının, azalması sadece Burdur Gölü’nü değil diğer bütün su kaynaklarını, yaşamı olumsuz etkiler. Yeraltı suları karanın yastıklarıdır ve depremlerin etkisini azaltırlar.

Maden ocakları: Gölün sorunları   bunlarla sınırlı değil, sırada taş ve maden ocakları var. Burdur Gölü çevresi, havzası, taş ve mermer ocakları açısından çok yoğun olan bir yer. Gölün ekosistemini bozuyorlar.  Söz konusu faaliyetlerin yeraltı sularının tutulup çekilmesi için oluşturulan geçirimli jeolojik birimler olan akiferlerin akışını engellediği bilinmektedir.

   Benzer oluşumlar: Marmara’nın müsilajı ve göllerin müsilajı; Göldeki alg patlamasının arından köpürmeler meydana geldiği bilinmektedir. Bu da tıpkı Marmara Denizindeki deniz salyası oluşumuyla aynıdır ve Göllerin Müsilajıdır..

Burdur Gölü’nün sorunları çözümlenir mi?

Evet. Su seviye ve yüzeyi giderek azalan ve kuruma tehlikesiyle karşı karşıya kalan, dikkuyruğun artık uğramadığı, endemik balık türlerinin üreyemediği ve tuzluluğun giderek arttığı Burdur Gölü için hala kurtuluş mümkün. Ama laf üretmekle değil. Bilimsel yöntemleri bir an önce uygulamaya geçirmekle…  

 Ağır metallerin depolandığı gölde öncelikle dip ve kıyı temizliği yapılması gerekmekte.  Göl tozlarından kurtulmanın yolu gölün su seviyesini artırmakla ve yeşil kuşak  çalışmalarıdır

Suyunu yeşil renge boyanmasına neden olan ipliksi azot tespit eden türü, geçtiğimiz yıllarda da belirlemiş olduğumuz siyanobakterilerdir ( Mavi-Yeşil Alg). Gerekli bilimsel önlemler alınmazsa turizmi, tarım, balıkçılığı, sağlığı, yaşamı olumsuz olarak etkileyeceği gibi; aşırı artışlarının sonucu  GÖL SALYASI ( müsilaj) oluşumu kalıcı olabilecektir.

Gölün bu hale gelmesinden ve herkes sorumlu,  orada yaşayanlar, kirletici kaynaklar… Bu insan kaynaklı bir sorun, doğal kaynaklı değil. Belediyenin yapacağı şeyler var ama esas karar verici Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı. Burdur Gölü Havzasının çok ciddi sorunlar yaşadığı görülüp, müdahaleye başlanılmasında çok geç kalınmamalı.  

Alınması gereken önlemler başında, bölgenin doğasını iç ve dış çevresel baskılarını iyi bilmek ve planlamaları ona göre yaparak, deniz ve kıyı alanlarımızın kirletilmemesi gelir.

Göl suyunda ve dış ortamdan atıklarla gelen madde miktarının kontrol altına alınması (  gelişmiş arıtma )ve kıyılarda adeta balçık haline dönüşen dip çamurunun acilen ve sürekli temizlenmesi gereklidir. Su analizlerinin sürekli yapılarak kirletici madde ve siyonobakteri miktar belirlenmesi için alg artışı Erken Uyarı Sistemleri düzenlenmelidir. 

Artık yeter demenin zamanı da geçmekte! Gölün temizlenmesi, su kalitesinin ve çevredeki hayvancılığın düzenlenmesi, göl ekosisteminin korunması, gölün beslenmesi, tarım ilacı dedikleri ’tarım zehirleri’nin” kullanılmaması, gölün, tarımın, şehirleşmenin göle, iklime göre  düzenlenmesi  gerekiyor. Sulama sistemlerinin mutlak suretle gözden geçirilmesi gerekiyor. Kaçak kuyuların, sondajların, yeraltı sularını aşırı şekilde çekmesi önlenmeli. Etrafındaki taş ocaklarının, mermer ocaklarının artık kısıtlanması gerekiyor. Yöntem belli, çözümü de belli. Göl havza nefes almalı, dinlendirilmelidir, sabredilmelidir ama bir an önce ‘yapacağız, edeceğiz’lerden vazgeçilmeli, karar verilmeli, yapılmalıdır.”