|
||
“İTHAL ürünlere bağımlılık, sektörün en büyük sorunu” | ||
“İTHAL ürünlere bağımlılık, sektörün en büyük sorunu” | ||
- Haberi | ||
|
||
|
||
Türkiye’de uzun bir süredir, çiftçinin, üreticin sorunları, dertleri denildiğinde ilk akla, ‘girdi maliyetleri’ geliyor. Girdi maliyetlerinin içinde de en çok yem, sürekli artan, döviz kuruna bağlı olarak artış gösteren yem fiyatları geliyor. Hayvancılık’ta kullanılan yemlerin, Türkiye’deki ve ilimizdeki yem fabrikalarının yem üretiminde kullandıkları malzemeler, hammadde ihtiyacı dışarıdan, ithal edilerek karşılanıyor. Hâl böyle olunca, yem fiyatları da Türkiye’de pek çok sektörde, alanda olduğu gibi fiyatlar, dolar’a, artan kur’a bağlı şekilleniyor. Türkiye Yem Sanayicileri Birliği verilerine göre; son bir yılda yem hammaddelerinde (çoğu ithal) fiyat artışı ortalama yüzde 77, Süt yeminde 63, Besi yeminde 60, Dolardaki artış yüzde 46, yüzde 50 bandına yaklaştı. Yem sektöründeki en büyük açmaz, yem üretiminde ithal malzemeler kullanıldığı için, döviz kuru’ndaki artışlar, direkt yem fiyatlarına yansıtılıyor. Bu durum Burdur’da en çok süt üreticisini olumsuz etkiliyor. Uzun bir süredir çiftçinin sorunlarını Burdur gündemine, ülke gündemine taşımaya çalışan, çiftçinin girdi maliyetleri karşısındaki halini, kamuoyunun dikkatine sunan Yeni Gün Gazetesi için, Burdur ilinin temel dinamiklerinden biri olan tarım ve faaliyetlerini, sektörü yansıtmak, sorunları dile getirmek, çözüm önerilerini paylaşmak, ana yayın politikalarından biri… İşte; bu yayıncılık anlayışı, ilkeleri ve sorumluluğuyla hareket eden Yeni Gün ekibi sahaya inerek, yem sorununun nedenlerini, yem üretimini kaynağında mercek altına aldı. Yeni Gün ekibinden Şadiye Ünal, Muhabirimiz M. Fatih Başcı, Çendik’e giderek, Burdur’daki yem fabrikalarından biri olan Çavuşoğulları Bur-Ak Yem yetkilileri ile görüştü. İşletme Müdürü Ali İhsan Yılmaz ile Pazarlama Müdürü Dilaver Demir ve Muhasebe Sorumlusu Fahriye Ünal Demir, yem sektörü hakkında çarpıcı açıklamalarda bulundular. Çavuşoğulları Bur-Ak Yem Fabrikası, Burdur’da önde gelen firmalardan biri… 1997 yılında kurulan, 23 yıldır yem sektöründe faaliyetlerini sürdüren Şükrü Ürküt’ün sahipliğinde ve yönettiği, Abdullah Akyol’un kurduğu ve hissedarı olduğu Çavuşoğulları Bur-Ak Yem Fabrikası üreticinin yem ihtiyacına cevap veriyor. Aylık 3000 ton yem işleme kapasitesine sahip yaklaşık 20 kişinin çalıştığı fabrikada İşletme Müdürü Ali İhsan Yılmaz’ın gazetemize yaptığı değerlendirmeler şöyle: “Türkiye’de çoğu ürün üretilmediği için ithal ürünlere bağımlıyız” “Yem fiyatlarının artmasının iki temel sebebi var. Birincisi üretimdeki azlığın yani arz talep dengesinin değişkenliği, talebin fazla arz’ın az olmasından kaynaklanan bir fiyat artışı oluyor. Bir de Türkiye’de çoğu ürün üretilmediği için ithal ürünlere bağımlıyız. Yurt dışı fiyatlarının artması en büyük etkenlerden birisi. Yurt dışındaki fiyatlar yaz dönemine göre yani Ağustos, Eylül döne- mine göre 20 – 30 arttı. Üstüne birde döviz kuru arttı. Topplamda 20 ürün fiyatı 30’da kur arttığı zaman otomatik 50 zam gelmiş oldu. Bizim Ağustos döneminde yaklaşık 80-90 lira aralığında sattığımız ürünler şu anda 120 lira civarına çıkmış durumunda. Özüne baktığımızda Türkiye’de üretimin neden düştüğüne bak- mak lazım aslında. Üretim neden düşüyor? Vatandaş para kazanamadıkça, girdileri arttıkça, ürettiği ürün para etmedikçe üretimden uzaklaştı. Tarımsal üretim bugün kuru mahsulden tutun yağlı tohumlara kadar, bakliyata kadar her türlü ürünün üretiminde düşüş var. Gübre fiyatları, akaryakıt fiyatları, elektrik fiyatları, tohum bunlar en çok girdiyi oluşturan öğeler. Fiyatları geçen yıllara göre belki de ikiye katladı. Ama ürünün fiyatında bir değişiklik olmadı. Yani geçen sene diyelimki arpa 1.100 liraya satıldıysa bu sene 1.300 liraya satıldı. Girdi de 80’lik 100’lük belki artışlar oldu, çıktı da sadece 20’lik bir değişim oldu. Vatandaş, çiftçi, üretici böyle olunca zarar ediyor.” Sadece bir veya iki ürün de olsa belki onun üretiminden vazgeçer başka yere yönlenir. Yani mısırda zarar etse pamuk eker, arpa buğdayda zarar etse başka bir şey eker diye düşünüyoruz, ama tümünü etkilediği için, Türkiye’de de üretilmeyince ürün yurt dışından almaya çalışıyorsunuz. Yurt dışındaki arz talep dengesi, bağlantı yaptığınız ülkeler başka ülkelerle de bağlantı yaptığı zaman otomatik fiyat değişiyor. Bu mevsimde Çin, Rusya ve Ukrayna bölgesi ile çok büyük alım anlaşması yapmış, bu da fiyatları etkiledi. Bize verilen fiyatlar haftalık değişti. Fiyatların yükselmesinin en büyük nedenleri bu yıl için bunlar. Döviz kurlarındaki düşme yem fiyatlarında bir gerileme yapacak mı? Yapmayacak. Çünkü ürün fiyatlarındaki artış devam ediyor. Bu kur’un değişkenliği eski halini ne zaman alır bilmiyorum, ama ürün fiyatlarındaki artış devam ettiği için, bizim tedarikteki fiyatlarımız arttığı için fiyatlar bu seviyede kalacaktır, diye tahmin ediyorum. “Üretim planlarının iyi bir şekilde yapılması lâzım” Az önce söylediğim gibi, girdilerin yüksek olması bizim çiftçimizi üretimden uzaklaştırdı. Çiftçi zarar ettiği ürünü ekmiyor. Ekilebilir arazilerin 3’te 1’i üretim dışı kalmış durumda. Kimse ekmiyor. Zarar ettiği işi kimse yapmaz. Çiftçi bu konuda haklı. Bugün aynı çıkmaz hayvancılık için de olacaktır. Şimdi maliyeti 2.500 lira olan ama tonunu 2.300 liradan süt satmaya zorlarsanız vatandaşı gelecek sene o vatandaş bu işi yapmaz, yapamaz. Çünkü; elindeki varlığı, sermayesini satarak ayakta kalmaya çalışacaktır. Bir süre sonra bu şekilde devam ettikçe küçülecek, giderleri artacak haliyle işin içinden çıkması mümkün olmayınca da işi bırakacak. Hayvancılık’ta da aynı krize girersek bu defa hayvansal ürünleri ithal etmeye başlarız. İşin ekonomik tarafına bakarsak ithal edebilecek paramız var mı? O da ayrı bir konu. Yani döviz girdimiz yok. Döviz girdimizin olması için ihracatımızın, turizmimizin olması lâzım. Döviz girdimiz olmayınca dışarıdan almak için para da bulamayacağız. Bir an önce üretim planlarının iyi bir şekilde yapılması lazım. Hayvansal üre- timinde desteklenmesi gerek. Son dönemde desteklemeyi artırdılar 25 kuruş kadar. Üreticinin eline 2.700 lira geçer mi onu da bilmiyorum. Fakat o da kurtarmıyor şu anda. “ 70 döviz ile işlem yapınca sadece biz değil bütün yem fabrikaları çok büyük risk altında” Yem fiyatları ile kur ilişkisi, işte dışarıdan alınan ürünleri ithalatçı döviz ile alıyor döviz ile satıyor. Kendin getirsen de aynı şekilde. Vatandaştan topladığın parayı dövize çevirip borcunu ödüyorsun. Burada Yem Fabrikaları, çok büyük bir risk yüklenmiş durumda. Döviz ile alıp TL üzerinden satıyoruz. Tahmini kur üzerinden işlem yapıyoruz. Ben aldığım ürünü gelecek ay ödeyeceğim zaman kaç para olduğunu şu anda kestiremiyorum. Bu 7.70’de olabilir, 8.70’de olabilir. 8.70’den ödediğim zaman ben bunu tahmin edemiyorum. Yani 8’den belki hesabımı yapabilirim, 8’e göre hesabımı yapıp ona göre yem fiyatımı açıklayabilirim, ama 8.70’den yaptığım zaman nakavt oluyorum. Aslında bu ürünler Türkiye’de üretiliyordu. 20 sene önceye bakıyorum, ithal ürün sadece soya küspesi alıyorduk. Diğerlerinin tamamını yurt içinden TL ile alıyorduk. Hiç döviz ile işimiz yoktu. 2000 yılında 5’lik dilimden 75’lik dilime nasıl geldik anlamadık. 5’ti yani döviz ile alınan hammadde. Sadece soya küspesi falan alınıyordu. Türkiye’de iklim nedeniyle yetiştirilemediği veya ürün rekoltesinin düşük olduğu dönemlerde döviz ile işlem yapılıyordu. Lakin bugün 70 döviz ile işlem yapınca sadece biz değil bütün yem fabrikaları çok büyük risk altında… “Suyun kıt olduğu yerlerde mısır tarımının yapılması ayrıca incelenmeli” Önceden Türkiye’deki üretim de yetiyordu. Şimdi tabi diyelim ki; bundan 20 yıl önce Türkiye’deki yem üretimi yıllık 12 milyon ton, 13 milyon ton’du. Şu anda 25 milyon ton’a çıktı, o da var yani. Türkiye’deki hayvan sayısı da nüfusumuzla orantılı olarak muhakkak arttı. Bizim tüketimimiz de arttı, ama üretimimiz aynı oranda artmadığı için aslında en büyük sıkıntıyı çeki- yoruz. Konya Ovası’nda belki aynı miktarda arpa üretiliyor, ama bize yetmiyor. İşte buğday aynı miktarda üretiliyor, fakat bize yetmiyor. Ekilen mısır alanları çok genişledi. Sadece Adana bölgesinde mısır ekilirdi, şimdi Harran Ovası’nda, Konya Ovası’nda, Aydın Ovası’nda, bizim Burdur’da dahi şu anda tanelik mısır ekiliyor. Mısır tarımı hakikaten su’yun en bol yerlerde yapılması gereken bir tarım. Bizim Burdur gibi veya Konya gibi suyu kıt yerlerde mısır tarımının yapılması ayrıca incelenmesi gereken bir konu. Bu kadar kıt su kaynaklarımız varken yer altı suyu ile mısır yetiştirmek, bunların ayrı incelenmesi gerekiyor gerçekten. Üretici para kazanamadığı için yapmıyor artık. Şimdi köylerde bir de nüfus yaşlandı. Gençlerin tamamı büyükşehirlere göç etti, üretimden uzaklaştı. Yani bu sosyo-ekonomik, iş bulamadı veya üretimden para kazanmayınca kendisine şehirde iş aramaya gitti, iş yaratmaya gitti. Bu sebeplerden dolayı köyde nüfus yok. Bizim köylerimizde şu anda yaş ortalaması 70-75 arasında. Yani 2000 dönüm arazisi varsa köyümüzün 400 dönüm araziye ya ekiliyor, ya ekilmiyor. Onun’da yarısını dışarıdan gelen kiralayanlar ekiyor. Eskiye göre mekanizasyondan dolayı daha kolay, ama üretecek insan yok. 20, 30, 50 yaşlarındaki insanlar köyde ika- met etmeli ki o işle uğraşmalı. Yok yani köylerde genç nüfus yok. Dışarıdan gelenler de köyün en verimli tarlalarına geliyorlar, diğer tarlalara güneş enerjisi kurmaya geliyorlar. “Biz her şeyi yetiştirebilen bir ülke olmaktan çölleşmeye doğru gidiyoruz” Önümüzdeki dönem daha da kötü olacak. Çünkü iklim olarak biraz daha çöl iklimine gitmeye başladık. Türkiye’de bizim kuzey bölgeler biraz daha yağış alacak, ama bulunduğumuz bölgeler, güney bölgeleri yağış çok az. Bizim Türkiye’nin iklimi Rusya’ya doğru kaymak üzere. Biz her şeyi yetiştirebilen bir ülke olmaktan çölleşmeye doğru gidiyoruz. Rusya, Ukrayna o bölge her şeyi yetiştirebilen bir ülke olacak belki de. Yani orada üretilenleri biz satın almak zorunda kalacağız belki de çünkü yağış yok. Bütün bunların hesaplarının yapılması lâzım. Önümüzdeki dönemde bu iklimde, yağış olmayan yerde bizim alternatif hangi ürünler, ne yetiştirebiliriz? Ona bakmamız lâzım. “Çiftçi kendi sattığı ürünün fiyatını belirleyemediği için sıkıntılı” Çiftçinin sıkıntısı şu, çiftçi kendi sattığı ürünün fiyatını belirleyemediği için sıkıntılı. En büyük sıkıntısı bu. Yani Türkiye’de çiftçi kendi sattığı ürünü, hangi ürün olursa olsun süt, et, yumurta, hububat, bakliyat, sebze, meyve aklınıza ne gelirse kendisi belirleyemediği sürece çiftçi soyulmaya mahkum. Bu işin Türkçesi bu, özeti bu. Yaşadığımız Türkiye, çiftçinin sırtından dönüyor. Eğer; çiftçi bu kadar cefakar üretim yapmasa bu memleketin ayakta kalması mümkün değil. Tarlada domates 50 kuruş, markete gidiyorsun 4 lira. 5 kilo sütten 1 kilo peynir yapıyorsun 15 liraya mal ediyorsun markete gidiyorsun 30 lira. Sanayici mi kazanıyor? Perakendeci mi kazanıyor? Bilmiyoruz, ama çiftçi kazanmıyor, bunu biliyoruz. “Yönetmelik vatandaşın aleyhine, yem firmalarının da lehine” Yem’in içeriği ile ilgili de büyük sıkıntılar var. Vatandaş her arpa verip aldığı yem’den istediği kadar verim alamıyor. Belki bizden aldığı yem’den ya da başka firmadan aldığı yem’den. Herkesin memnun olduğu bir yem markası var. Şimdi yemi dayattıkları zaman bu yem’in içerisinde eskiden alt limit, üst limitler vardı. Bakanlığın belirlediği bir standart vardı. O standardın altında veya üstünde yapamıyordun. Süt yemi için örnek vereyim. Bir kalite kriteri vardı, ‘işte, şu kadar protein, şu kadarın altında olamaz gibi alt üst limitler’ vardı. O limitlere sadık kalarak yem yapardık ve bir kalite standardı vardı. Şimdi yönet- melik değiştiği için öyle bir şey yok. Yönetmelikte diyor ki; ‘etiket beyanına uyduğunuz sürece bizim için sıkıntı yok’ diyor Bakanlık. ‘Senin etikete yazdıkların analizde çıkıyorsa benim için sıkıntı yok’ diyor Bakanlık. Bu da istediğin kalitede yem üretebilirsin demek, istediğin fiyata ürün üretebilirsin demek. İyi de yapabilirsin kötü de yapabilirsin. Yani standart bir alt limit, üst limit olmadıktan sonra bu iş eski haline gelmez. Çünkü büyük entegreler kafalarına göre takılıyorlar. Ama hayvan besleme açısından, verim açısından düşündüğün zaman hayvanın günlük ihtiyaçlarını karşılamaktan çok uzak bazı yemler. O yüzden de vatandaş verim alamıyor. En çok şikâyette bu zaten. Bu yönetmelik vatandaşın aleyhine, yem firmalarının da lehine. “Yem fiyatları düşer mi?” Hasat‘tan çıktık, kış’a giriyoruz. Yani hasat edebileceğimiz ürün neredeyse yok. Tamamı neredeyse tüccarın elinde bu saat- ten sonra fiyatların gerilemesini beklemiyorum. Döviz kuru bundan aşağıya düşer mi? Zannetmiyorum. Daha yukarıya gider, ama aşağıya düşmez. Döviz arttıkça artacaktır. Bir de hammadde fiyatları da ufak ufak artmaya devam edecektir. “Üretim kapasitesi” Bizim buranın aylık üretebileceği full kapasite tek vardiyada 3 bin ton falan ama onun yarısını ancak kullanıyoruz. Bu da pazarla alakalı bir durum. Çünkü bu yem ve süt takası dediğimiz olay bizim pazarımızı baya daralttı.” Pazarlama Müdürü Dilaver Demir’de şu bilgileri verdi: “Köylerde insanlar durmaz ise; üretici kalmayacak!” “Süt karşılığı yem takasından sonra pazar yeniden şekillenmek zorunda kaldı. Kooperatif bazında satmaktansa, işte bireysel kişi bazında ya da işte süt firmaları ile anlaşarak süt firmalarına yem yaparak pazar oluşturmaya çalışıyorsun. Biz standartı bozmadan yem’i aynı şekilde yapmaya çalışıyoruz. Standardı koru- maya çalıştığın zaman da fiyat karşınıza çıkıyor. Takasta fiyat sorgulaması yok. Sadece süt firmasının belirlediği fiyat’tan alabilirsiniz. Bunun bir pazarlığı yok, firma faturasını gönderir biter. Bu hem üretim sıkıntısı hem de çiftçinin, üreticinin aleyhine olan işler. Bugün son bir aydaki Burdur Pazarı’nda en çok konuşulan konu; ‘ben bu ineklerin hepsini satacağım. Bu işten para kazanmıyorum çıkacağım.’ Biz üreticiyi köy’de tutmak zorundayız. Köylerde insanlar durmaz ise; üretici kalmayacak. Üretim yap- mayan bir ülke dışa bağımlıdır. Dışa bağımlı olduğun zaman da paran varsa yurt dışından mal alabilirsin. Bundan 2-3 yıl önce üretici para kazanıyordu, ahırını büyütüyordu, inek sayısını arttırmaya çalışıyordu. Kazandığı para ile şehirden daire alıyordu. Keşke devam edebilseydi… “Çok kazanmak ya da az kazanmaktan ziyade bu işin devamlılığı gerekiyor” Şu an insanlar mallarını elinden çıkarmaya çalışıyor. Bunun sebebi de bu iş’ten para kazanmadıkları için. Çok kazanmak ya da az kazanmaktan ziyade bu işin devamlılığı gerekiyor. Türkiye’de ne yazikki; gelecek yıllar için program yapmak gerçekten çok zor. Borç ile kredi ile hayvan alan insanlar şu an ödeyemeyecek duruma düştüler. Ya da kredi ile ahır yaptıran insanlar ahır kredisini ödeyemeyecek duruma düştüler. Niye? Girdi çok pahalandı, süt parası ile fazlasıyla borç ödeyeceklerdi, şimdi yem’i karşılamıyor süt parası. Elde ettikleri gelir mevcut borçları karşılayamıyor. Bu bizim gibi yem fabrikalarına da direkt yansıyor, adam borcunu ödeyemiyor. İkilem sürekli devam ediyor. Borcunu ödeyemeyen vatandaşa icraya gidicem deme gibi bir şansın yok. O insanlar her zaman lâzım. Ya ineğini, danasını satıp borç ödeyecek ya da üretimden çıkacak. Bu daha önceki dönemlerde de yaşandı. Böyle kriz dönemlerinde biz ineklerimizi para kazanamıyoruz diye kestirdik. Birkaç yıl sonra ortalık durulunca tekrar bu işe yöneliyoruz. Eee damızlık yok, tekrar yurt dışından döviz ile damızlık inek getirmeye çalışıyoruz. Biz sürekli paramızı nedense içeride tutamıyoruz. Sürekli dövize akan bir paramız var. Hadi bizim üretemediğimiz bir ürün olsa, hadi o zaman alalım. Ama Türkiye’de yem hammaddesinin üretilmeme şansı yok. Sadece biz üretemiyoruz, yani üretim maliyetlerinin yüksek olması üreticiyi üretimden kaçırıyor.”
|
||
|
||
Etiketler: “İTHAL, ürünlere, bağımlılık,, sektörün, en, büyük, sorunu”, |
|
||
|