Dr. Erol Kesici: “Burdur Gölü’ndeki köpüklenmenin nedeni kirliliktir”

Burdur Gölü’ndeki köpük iddiaları sonrası Erol Kesici açıklamalarda bulundu.

TTKD Bilim Danışmanı Hidrobiyolog Dr. Erol KESİCİ’nin açıklamaları şöyle;
Burdur Gölünde son yıllarda neredeyse yılın her mevsiminde, gölün farklı kesimlerinde görülen köpüklenme veya “sabunlaşma!” olayının nedeni organik kirlilikten kaynaklanmaktadır. Köpüklenmede, içerisinde insan kaynaklı etkinlikler sonucu oluşan ağır metal ve pestisit benzeri zararlı kimyasal maddelerin bulunduğu bir çok çalışmalarda belirlenmiştir. O nedenle, süreklilik arz edilen ve “geçiştirilen”, korunmasıyla ilgili yeterli önlemlerin alınmamasının sonuçlarıdır, köpüklenme. Bir şey olmaz bakışıyla da giderek artmakta ve kalıcı olmaktadır. Burdur Gölü ve Havzasında kırk yıla yakın araştırmalar yapmaktayım. Son yıllarda Burdur Gölü’nde bu tür, “kirlilik” kaynaklı alg “patlaması” gölün mavi-yeşil-sarı renk alması, bulanıklık – koku ve “köpüklenme” olayları giderek artış göstermektedir. Fakat bu olaylar 20 yıl öncesi gölde kesinlikle görülmezdi! Daha önceki yıllarda da belirtiğim bu kalıcı hale gelen oluşum, “doğal bir” olay değildir.
Dalgaların gücüyle oluşan sabunlaşma farklıdır, burası okyanus değildir. Temel neden kirliliktir, bu sahaların kıyı kirliliği bilinmektedir.
SABUNLAŞMA DEĞİL; KÖPÜKLENME
Bizim yıllar öncesinden yapmış olduğumuz araştırmaların sonucu Burdur’daki bu olaya kirlilik sonucu oluşan “köpüklenmedir”. Nasıl oluştuğu bellidir. Bu oluşum oluşmasında ,gölde ne yazık ki çok fazla etken vardır. Deniz suyundaki organik madde miktarının yüksek olduğu bölgelerde görülen şiddetli rüzgârlar ve fırtınalar büyük miktarda köpük oluşmasına, oluşan deniz köpüğünün kıyıların iç kısımlarına kadar girmesine neden olur ve oluşan köpük belli bir süre için kalıcı olabilir. Burdur da böyle bir şiddetli rüzgar ve fırtına söz konusu değildir. Göllerdeki ve Burdur Gölü’ndeki kirlilik çeşitlerinden biri de organik kirliliktir. Doğal suların yapısında çözünmüş tuzlar, proteinler, yağlar, ölmüş algler ve organik maddelerin birçok türü bulunur. Sulardaki organik maddeler genellikle alg ve bitkilerin çürümesi sonucu oluşur. Gölde su bitkilerinin sayısı oldukça az olmasına rağmen, kirlilik nedeniyle artan siyanobakteri miktarı oldukça fazladır. Göldeki köpüklenmenin sürekliliğine neden olmaktadır. Burdur Gölü ve çevresinin gerek sanayi gerekse, evsel ve çok yoğun tarımsal atıkların baskısı altındadır. Bu baskının, gölün giderek kuruması ve her geçen yıl alınmayan önlemler nedeniyle giderek artmaktadır. Çünkü, aynı zamanda gölün su kalitesi giderek değişim göstermekte, tuzluluk oranı bazı kesimlerde
neredeyse denizlerdeki tuzluluk oranından çok fazladır. Bunun nedeni, gölün doğal su kaynakları, yüzey sularıyla ve yağışla beslenemez durumda olmasıdır. Gölün dip çamurunun özelliği belli, kimyasal kirlik bakımından da olumsuzluklar içermektedir. Köpüklenme sonucu oluşan yapının rüzgarın etkisiyle taşınması havada, suyu yüzeyinde ve kıyıda, dip çamurunda kirlilik birikimini artırmaktadır. Ayrıca göl havzasında geçen yıllara göre artan kuraklıkla birlikte göl kıyı kesimlerinde artan çekilme zemin çamurunun kuruması sonucu oluşan “göl tozlarının” içerisinde bulunan bu kirlilik etmenleri canlıların yaşamını, tarımı, ekonomiyi olumsuz etkilediği bilinmektedir. Bu “göl tozlarıyla”, kirliliğin dağılımı her alana taşınması tehlikelidir.
ÇÖZÜM
Yıllardır belirtiğimiz gibi, havzada yıllardır süren, göllerimiz “ kurtarıyoruz-bu konuda her şeyi yapıyoruz söyleminin yerine, eyleme geçilmesi gerekmektedir. Gölün bu hale gelmesindeki kırk yıldır bilinen, gölü beslenmesine engel olan dereler çaylar üzerine sınırsızca yapılan barajlar- göletler ve sayıları on binleri geçen kuyu ve sondajların olduğunda hem fikirken, bunları hala servis edilmesidir. Gölde su seviyelerinin azalmasıyla, kirlilikle birlikte artan biyolojik çeşitliliğin çok ciddi tehdit altında olduğu hala göz ardı edilmektedir. Burdur Gölü neredeyse yarısı, 1994 yılında korunması için söz verdiğimiz biyolojik çeşitlilik nedeniyle dünyanın doğal zenginlik müzeleri olarak kabul edilirler. Doğal işlevleri ve ekonomik değerleriyle yeryüzünün en önemli ekosistemleridir. Burdur Gölü; bulundukları bölgede ekolojik, estetik, kültürel, ve rekreasyonel açıdan fayda sağlayan kaynak görevi görürler. Uluslar arası öneme sahip ve Ramsar sözleşmesiyle koruma altına alınmış alandır. Bu sözleşme, Burdur Gölü’nün korunması ve sürdürülebilir kullanımını sağlamayı amaçlayan uluslararası bir sözleşmedir.
BURDUR GÖLÜ KIYILARININ KULLANIMA AÇILMASI İÇİN YAPILACAK HARCAMALAR YERİNE, ÖNCELİK; KIYILARIN ÖNCEKİ YILLARDAKİ DOĞAL YAPISININ İYİLEŞTİRİLMESİ OLMALIDIR
Burdur Gölü bu uluslararası değerine rağmen ne yazık ki ilan edildiği yıllardan sonra yaşananların en üzücü tarafı ise göl kıyılarındaki kuruyan sahaları, göl çekildikçe adeta çeşitli nedenler “işgali” ve buraların çok farklı amaçlarla yapıya açılması-istenmesi çok tehlikeli bir durumdur. Burdur Gölü kıyı kesimlerinde kuruyan alanalar için yapılması isteyenleri düşünenlere önerim, Burdur Gölü’nün 2000 öncesi yıllardaki göl sahasının hiç olmazsa fotoğraflarına baksınlar. Burası su toplama havzasıdır. Çok değerli ve hayati öneme sahiptir. Gölün kuruyan alanları gölün tapusu, doğaya ve herkesin ortak yaşam alanıdır. Bu kıyılar biyolojik çeşitlilik ve gölün yaşamsal mirasının doğal müzeleridir. Gölün kuruyan kıyı kesimleriyle ilgili hiçbir şekilde değişimde bulunmamalıdır. Göl kurudukça “göl kıyılarını işgal etme alışkanlığından” uzaklaşılmalıdır. Gölün bilinen koruma alanın koruması temel koşuldur. Bu kuruyan gölün olan kıyıla hiçbir amaçla insan kullanımına açılmamalıdır. Bu amaçla, yapılacak harcamaların, düşüncelerin, enerjinin gölün önceki yıllardaki doğal kıyı kenar çizgisinin, kıyısının doğal yapısının iyileştirilmesi olmalıdır.