Burdur'un su kaynakları Burdur'un kimliğidir!

Su uzmanı Erol Kesici, ‘5 Haziran Dünya Çevre Günü’ dolayısıyla Yeni Gün için özel makale hazırladı. Ülkemizin önde gelen bilim insanlarından biri olan, bölgemizdeki göller ve sulak alanlara yönelik araştırmaları, çalışmalarıyla bilinen, açıklamaları, önerileriyle medyada kamuoyu oluşturan Erol Kesici, Burdur ili ve Yeni Gün Medya okurları için Çevre Günü’nde makale kaleme aldı, görüşlerini dile getirdi...

Su uzmanı Erol Kesici, ‘5 Haziran Dünya Çevre Günü’ dolayısıyla Yeni Gün için özel makale hazırladı. Ülkemizin önde gelen bilim insanlarından biri olan, bölgemizdeki göller ve sulak alanlara yönelik araştırmaları, çalışmalarıyla bilinen, açıklamaları, önerileriyle medyada kamuoyu oluşturan Erol Kesici, Burdur ili ve Yeni Gün Medya okurları için Çevre Günü’nde makale kaleme aldı, görüşlerini dile getirdi... 

BURDUR’UN SU KAYNAKLARI BURDUR’UN KİMLİĞİDİR. YOK OLMASIN! İNSANLIK,  DÜNYAYI   NEREYE  GÖTÜRMEKTE   ?

"Burdur Havzası Türkiye’nin en çok sayıda doğal gölüne sahip bir derya idi! Burdur ‘da da yaşam, sudan yola çıkarak ya da su eşliğinde oluşan yaşam alanında birçok din ve inançta, suyun merkezi bir rol oynadığı mimari, gündelik hayat, davranış biçimleri, şehir anlayışı, dekorasyon, kültür, sanat ve edebiyatı geliştirerek tarih ve kültür oluşturmuştur. 

“Su hayat verir, arındırır. Bu iki temel nitelik ona yüksek sembolik değer ve kutsallık katar.” Bu yüzden tören ve dini ayinlerde su etkili bir araç olarak karşımıza çıkar. Bu yüzden Burdur’un asırlarla anlatılan tarihi- kültürü de çok değerlidir. Su, şehrin mekânsal dokusu için olduğu kadar ekonomik yapısı için de en önemli belirleyici faktörlerden biridir. 

Bu nedenlerle, Burdur’un su kaynakları Burdurun Kimliğidir. Yıllar boyunca tüm uyarı rağmen,  insanın suyun değerini bilmemesi, onu hiç bitmeyecek bir kaynak olarak görmesi sonucunda, son yıllarda içme suyu ve yer altı sularını yok edildiği zamanı yaşamaktayız. Su yoksa, doğa ve şehirlerde küresel ısınmanın artmasıyla yaşamın tehlikeye girdiğini, önlem alınmazsa yok edeceği tehdidiyle karşı karşıyayız.  

Burdur Havzası’nda su kaynakları oldukça fazlaydı, su aktı ve insanlar suyun akışına hep seyirci oldu! Suyu korumandan paraya dönüştürme, israf arttı.  Neden? Çünkü; sudan ucuz ne vardı ki Burdur da? Halbuki su- çevre kaynakları ne kadar fazla olursa olsun, planlı, akılcı-bilimsel, koruyucu bir su yönetimi sergilenmediği için bu gün Türkiye’nin deryasında  su sıkıntısı yaşanmakta. Sıkıntı, sadece suda değil, suyun değdiği her şeyde kaçınılmazdır/ yaşanmaktadır.

SON YÜZYILDA GÖRÜLMEDİ

Haritalara göre olağanüstü şiddetli kuraklık tehlikesiyle karşı karşıya olunduğunu belirten Cumhurbaşkanlığı Ulusal Risk Kalkanı Bilim Kurulu Üyesi- Türkiye Tabiatını Koruma Derneği (TTKD) Bilim Danışmanı Doktor Erol Kesici, “Birçok bilim insanı değerlendirmesinde, son yüzyıl içerisinde, özellikle geçen yıldan itibaren hava sıcaklıklarının giderek artması, yağışların çok kararsızlığının, bugüne kadar görülmediği belirtiyor. Bu artık acil durum, riskle yaşanmamalı, yağmur beklenmemeli ve mutlak suretle acil önlemler alınması gerekiyor" dedi.

DOĞAL GÖLLERDE SU SEVİYESİ YÜKSELEMİYOR

Ocak ayındaki değerlendirmelerde, bugünkü tehlikeye işaret ettiğini hatırlatan Kesici, “Önümüzdeki bahar ve yaz aylarında ülkemizin çok şiddetli kuraklıkla karşı karşıya kalabileceğini söylemiştik. Bugünkü sonuçlara baktığımızda, ülkemizin ciddi bölümünde meteorolojik açıdan olağanüstü kuraklık yaşandığını görüyoruz. Bu sonucun en önemli göstergelerinden biri de doğal göller, su kaynaklarının seviyelerinin bir türlü yükselmemesi"gerektiğini belirtti.

SU KAYNAKLARINDAKİ KİRLİLİK ÇOK ÖNEMLİ ETKEN

Kararsız yağışlarla göller ve yer altında suyun depo edilememesi nedenleriyle su birikmediğini ve ülkeyi hidrolojik kuraklığa sürüklediğini kaydeden Kesici, hidrolojik kuraklığın da meteorolojik kuraklığı artırdığını söyledi. Su ve nem olmazsa yağışın da olmayacağını kaydeden Kesici, "Bilhassa tatlı su kaynaklarımızın aşırı kirlenmesi de çok önemli bir etken, su kirliyse hava, toprak, gıda, sağlık ve yaşam da kirlenir" dedi.

ACİLEN VAHŞİ TARIMSAL SULAMADAN VAZGEÇİLMELİ'

Türkiye'nin su zengini bir ülke olmadığını vurgulayan Kesici, şu uyarılarda bulundu:“Su kıtlığı yaşamaktayız. Kirlilikle aşırı su israfı kuraklığı artırmaktadır. Su havzaları yanlış kullanılmaktadır ve bu konuda maalesef gerekli önlemler hala alınmamıştır. Doğal dengesi bozulan su kaynakları sosyal, ekonomik birçok soruna neden olacaktır. Ülkemizde uygun olmayan yerlere bilim dışı çok sayıda gölet yapılması da bir nedendir. Bugün ülkemizde kullanılan suyun yüzde 75'in üstündeki kısmı tarımda ve vahşi teknikler kullanılmaktadır ve bunun sadece yüzde 1-2'si damla sulama yöntemlerinden oluşuyor. Acilen tüm tarım alanlarında bitki dokusuna göre, iklime göre tarımın yanı sıra iklim kuraksa çok su isteyen ürün yetişmekten vazgeçip, yeraltı damla sulama sistemlerinin hayata geçirilmesi ve vahşi tarımsal sulamadan vazgeçilmesi gerekiyor."

SU KESİNTİLERİNİ DAHA SIK YAŞAYACAĞIZ! GIDAYA ULAŞMAK ÇOK ZORLAŞACAK, ORMAN YANGINLARI ve HASTALIKLAR ARTACAK! SUSUZLUK DOĞAYI DA HASTA ETMEKTEDİR!

 

İnsanların son aylarda havzada da, bilhassa üreticiler tarafından uygun olmayan koşullarda giderek sondajla kuyu açımının hızlandığına dikkat çeken Kesici, “bu durum panik yaratmaktadır. Kuraklık haberlerindeki yoğunluk ve insanlar artık susuzluk krizine girdikleri için çözümü burada aramaya başladılar ve bu çok tehlikeli bir durum. Yer altı sularımız da giderek azaldığı için plansız ve yasal olmayan kuyu açımlarına izin verilmemeli. Şu andan itibaren birçok yerde içme suyu bile kısıtlamalı verilmeye başlandı.            

Tarımda da uygulanmaya başlandı. Önümüzdeki süreçte su kesintisi olaylarını çok daha sık yaşayacağız. İnsanın vücuttaki suyun azalması sindirim sistemi bozuklukları, bağırsak sıkışmaları, zihinsel performansta bozulmalar, beden hareketlerinde azalma ve baş ağrılarını beraberinde getirir, tansiyon düşer. Deri, dışkı ve akciğerler ile su kaybı devam ettiği için vücut kurur ve sağlığını yitirir.

Bize yaşam veren yaşadığımız yer doğada bizim gibi canlıdır. Bizler gibi susuz kalırsa aynı sorunları yaşar, yaşatır. Kuraklık artar, susuz kalınır, göç, kıtlık, salgın yaşanır. Orman yangınları artar. O da bizim gibi uzun süreli susuzluk sonrasında suyunu kaybedilmesi, komaya ve hatta yaşamın kaybedilmesi ve yaşatmamasına neden olur. Sebebi; nasıl sağlığımızı- doğayı- korumazsak, doğanında aynı şekilde sağlığı bozulur.Doğayı korursak suyu, Suyu korursak hayatı ve arınmayı koruruz.

TARIM ÜRÜNLERİ İÇİN TÜKETİLEN SU MİKTARI SUYU İYİ YÖNETEMEZ ve İSRAF EDERSEK!

Bir bölgede meydana gelen susuzluk (hidrolojik kuraklık), tüm canlılar için fiziksel, ekonomik ve sosyal kayıp ve kavgalara neden olan ,canlı yaşamını ve eylemlerini  kesintiye uğratacak/duracak, çaresiz bırakabilecek iklimsel ve tarımsal kuraklığın başlamasına neden olan zincirleme reaksiyonlara neden olur. 

Hem tüketim hem de su kullanımında her alanda ciddi tasarruf önlemleri alınması( tarımsal sulama 80 lik kullanımım,  bilimsel tarımsal üretim ve kullanım  uygulamalarla 40’lara kadar düşürebiliriz) ve insanların israftan kaçınması uyarısında bulunan Kesici, bazı tarım ürünlerinin üretimi için kullanılan su miktarlarını( su ayak izi) ise şöyle sıraladı:

"1 kilogram domates için 184 litre su, 1 kilogram havuç için 133 litre su, 1 portakal (100 gram) için 50 litre su, 1 elma (100 gram) için 70 litre su, 1 kilogram kırmızı et için 15 bin 455 litre su (813 damacana), 1 hamburger (150 gram biftek) için 2 bin 325 litre su, 1 kilogram kahve için 21 bin litre su, 1 fincan kahve (7 gram) için 140 litre su." Suyun aklı matematiği unutulmamalı.

RAPORLARI- UYARILARI  CİDDİYE ALDIK MI?
       Yapılması gerekenleri sıralayan Dr. Kesici şu ifadeleri kullandı: Her alanda suyu  tasarruflu kullanmaz, iklimlendirme çalışmalarına hız vermez, kuraklık acil önlem merkez ve planlarını geliştirmez, suları tekrar tekrar ileri arıtmayla arıtıp kullanmaz, bilinçli yağmur hasadı yöntemlerini uygulamaz ve suyumuza göre tarımı, kentleri, düzenlemezsek, suyu kısıtlı kullanmazsak,  ülkemiz  önümüzdeki yıllarda  WRİ-BM,NASA   raporlarındaki belirtiği  olağan üstü kuraklıkla karşı karşıya kalacaktır.  

Bu raporlarda;  her ne kadar  2040 yılı işaret edilmekteyse, ülkemiz içinde bulunduğumuz günlerin sonuçlarıyla, 2030 yılının son yarısında; su kıtlığı çekecek ve iklim krizinden en fazla etkilenecek ülkelerden biri olacağı belirtilmektedir. Ayrıca ülkemiz yer altı sularının çok ciddi risk altında olduğu ve kuraklığı çok şiddetli şekilde yaşayacağı da belirtilmektedir. 

Su sorununda 17 ülkenin 'aşırı yüksek derecede' gösterildiği dünya ülkeleri arasında Türkiye 27'nci sırada, 'yüksek derecede' en riskli ikinci kategoride yer alması olası olacaktır. Bu nedenlerle  kuraklığın etkisini azaltmak kurak ve yarı kurak iklime sahip olan topraklarımızda sulak tarım ürün ekim desenini değiştirerek, kuraklığa dayanıklı ürün desenini geliştirmemiz, yüzey sulama sisteminden vazgeçmemiz ve su hasadı, suyu her alanda arıtarak tekrar kullanımını, su kaynaklarını ve onları besleyen kaynakları korumamız-yüzey  buharlaşma oranlarını azaltmamız zorunludur. 

Unutmayalım ki yaşadığımız evimiz olan çevremizi, doğamızı – su kaynaklarımızı korursak ,  iklimimiz- yağışımız, sağlık, kazanç , bolluk ve bereket artacaktır. 

Acilen yapılması gerekenlerse;  

DOĞAYLA UYUMLU- DOĞA KORUMACI YAŞAMAK ZORUNDAYIZ.

* Temiz enerji, temiz gıda üretimi zor değil. Güneş, rüzgar bizden para istememekte!

*Su Kaynaklarının doğal dengesini, ekosistemini, biyolojik çeşitliliğini korumamız gerekiyor. Su kaynakları çevresiyle doğasıyla bir bütün. “Şişelenmiş su” yerine su kalitesi, dağıtımı güven verici musluk suyu içmemiz gerekir. İnsanlara yapılan alt yapı çalışmalarıyla, su analizleriyle şebeke- musluk suyunun güvenli olduğuna inandırmayı sağlamamız gerekir.

*Kaynak ve şebekedeki kirliliği ortadan kaldırmamız gerekiyor. Gölün temizliğin sağlayan, gölün dip kaynaklarının kapanmamasını sağlayan hayvanlar var. Bitki ve hayvan dengesini korumamız gerekiyor. Biyoçeşitliliğin korunması her bakımdan yaşamsal zenginlik ve kazançtır.

*Doğal akarsuların önündeki set ve göletleri kaldırmamız gerekiyor. Acilen gölleri besleyen yeraltı ve yerüstü sularını rahat bırakmalıyız . Göller 4-5 milyon yılda oluşmuş durumda.

*Bütün doğal göllerimizi- çevresel sorunları havza bazında ele almamız gerekiyor. Etrafındaki kıyı işgallerine son vermemiz gerekiyor. Kıyı işgalleri nedeniyle göllerin beslenmesi engelleniyor. Su her şeyi şekillendiren, olmazsa olmazımızdır. Yönetimi popülist, siyasi bakışla değil bilimsel yöntemlerle yapılmalıdır. Suyu bilim insanları yönetmelidir.

* Tarımsal, sanayi evsel atıkların ne yazık ki hâlâ birçoğu göllere arıtılmadan veya ilkel arıtma sistemleriyle arıtıldıktan sonra veriliyor. Modern günün teknolojisine uygun arıtma sistemleri hayata geçirilmelidir.

*Derelerin, göllerin diplerinin temizlenmesi gerekiyor. Dip çamurlarının, ağır metaller siyonabakteri (mavi yeşil alg) bulunuyor. Bu suların tarımda dahi kullanılmaması gerekiyor. Ne yazık ki bütün doğal göllerimizde bu var.

HALEN YAŞANAN KURAKLIĞA DOĞA OLAYI DİYEREK; 

İNSANIN NEDEN OLDUĞU KURAKLIĞA ÇÖZÜM BULAMAZSINIZ! 

Meteoroloji Genel Müdürlüğü tarafından yayımlanan 2024 yılı kuraklık haritası, büyük tedirginlik yaratmakta. Aslında son üç yıl içerisinde Türkiye’deki tablo aynı. 

 

Yaz ve sonbahar aylarında ise bu kuraklık tehlikesi, tedirginliği çok daha fazla hissedilip yaşanacaktır... Yetkililer, “yağışların, kaydedilen normal seviyelerinin önemli ölçüde altına düşmesi sonucu, arazi ve su kaynaklarının olumsuz etkilenmesine ve hidrolojik dengenin bozulmasına sebep olan doğal olayı"  şeklinde İfade etmeleri sorunun çözümüne yıllardır olduğu gibi katkı sağlamayacaktır. Yaşanılan kuraklık doğanın değil, insanın suyun çevrimine engel olan işgallerle, aşırı su kullanması, kirletmesi ve çevre tahribatlarının sonucudur. 

Yaşanılan kuraklık doğa kaynaklı değildir, doğanın dengesini, düzenini bozan insan kaynaklıdır. Suyunuz varsa, yağışınız vardır. İklim güvence altındadır. Hidrolojik kuraklık ( suyu iyi yönetememek) iklimsel ve tarımsal kuraklığa neden olur.  

Kısacası, tekrarı, SU YOKSA İKLİM YOK… Su kaynakları azaldıkça, yağış azalır, hava, toprak, su ısınır bu doğal bir olay değildir. Havanız, toprağınız neme doymuşsa yaşam sekteye uğramaz, kuraklık ve kararsız iklim yaşanmaz. 

   Türkiye’nin büyük bir çoğunluğunda olduğu gibi Göller Yöresi de artan kuraklık tehlikesi yaşamaktadır. Haritanın büyük bölümü şiddetli kurak alanlardan oluşuyor orta şiddette kurak alanların üçüncü sırada olduğu ve şiddetli kurak alanların boyutunun arttığı gözler önüne seriliyor. 

Bu gelişmeler, kuraklıkla mücadelede alınması gereken acil önlemleri ve iklim değişikliğiyle mücadele konusunda biran önce doğaya suçu bırakmadan daha ciddi bakışla,  derhal bilinen bilimsel adımların atılmasını gerektirmektedir... Yaşananların bilincinde olup farkındalığı artırır, çevremizde yaşanmakta olan- gelişen olayları bilme, algılama ve duyumsama becerisiyle hareket edersek sorunları çözümleyebiliriz.

SUSUZ KALMANIN, KURAKLIĞIN ŞAKASI YOK! 

BUNLARI KONUŞMAZSAK OLMAZ! 

Anlam veremediğim, hala bazı akademisyenler, suyu yönetenler kırkyıldır havzadaki suyun sorunun ve çözümünün ne olduğu bilinmesine rağmen Burdur- Eğirdir vd. neden susuz kaldı diye toplantılar yapmaktalar. Çözüme, uygulamaya geçmeyen eylemsiz olan eylem planları sunmaları. “Benim oğlum okur…. “ Misali!  “ Oğlunuz…” sınıf atlamalı! Sıcaklıklar artacak!

Unutmayalım ki;  su-doğa kaynakları ne kadar fazla olursa olsun, planlı bir su-çevre  yönetimi sergilenmediği sürece su sıkıntısı yaşanması- çevre sorunları  kaçınılmazdır. 

Ortak geleceğimiz olan su; doğa ve ürünleri canlıdır, akıllıdır, onlara nasıl davranırsanız öyle karşılık verir. Koruyup geliştirirseniz pek çok fayda temin eder. Hoyrat davranırsak, bu gün iklim krizi, küresel ısınma deyip doğaya attığımız suçlar, doğanın umurunda değildir ve cevabı çok şiddetlidir ve olmaktadır. Bilmiyorduk demeyin, kendinizi kandırmayınız, yıllarca anlatmadık mı, bizim dilimiz döndü ama suyu- çevreyi yönetenler, kullanan insanlık anladı mı?

Anlamadı!  Çünkü, para hırsı, her şeyi paya dönüştürerek doğanın yok edilmesi, son kırk yılla, daha önceleri yaşananlarının karşılaştırılması, ekonominin önceliğinin- hızının, ekolojik yaşamın önüne geçmesidir. kararsızlık, bekle-gör, belirsizlik olası, tahmin edilemeyen, ölçülemeyen ve kontrol edilemeyen sonuç olup; riskli yaşam bu sonuca rağmen karar almamanın bir neticesidir.

Bu tür risklerin canlıların gelecekteki hayatlarına olumsuz etkisi olacağı şeklinde endişeye neden olmaktadır. Bu nedenle geri dönüşü imkansız olabilecek olumsuz durumların (risklerin) yaşanmaması için koruma amacı ve tehlikeyi göz ardı etmeden, bilimsel, akılcı yöntemlerin, önlemlerin riskler yaşanmadan mutlaka alınması gerekmektedir. 

Karar insanlığın!

DÜNYA, BİR YERE GİTMİYOR,

“İNSANLIK” DÜNYAYI “FELAKETLERE” GÖTÜRMEKTE!

Dünyanın ve ülkemizin karşı karşıya kaldığı kuraklık tehlikesi, her geçen yıl halkları ve medeniyetimizi tehdit ederken, kuraklığın azalmak yerine art maktadır. İnsanın doğayı daha çok ekonomik kazanç- politik – popülist bakış  için aşırı kullanımı sonucunda, bugün-yarın yağmur yağacak bakışı avuntusuyla, alınmayan/alınamayan önlemlerle, iklim değişikliği, yanlış su kullanımı, çevre tahribatı, kaynak kaybı ve sürdürülebilir olmayan tarımsal faaliyetler giderek artarak, yaşanan kuraklık, insanların ve diğer canlıların ölümlerine neden olan insan kaynaklı felaketlere yol açmıştır. 

Yaşananlar; doğanın( çevremizin) denge ve düzenine yapılan müdahalelere doğanın tepkisidir yaşananlar. Yaşadığımız, olmazsa olmazımız olan doğaya bakışın bir vicdanı ve ahlakı olması gerekir. Doğada bizden başka milyonlarca canlı türü var. Onlarla birlikte çevremiz güvenli olmakta.  Sevgi ve saygıya dayalı, yaşama, yaşatma hakkı tanıyan yeni bir etik düzenin tüm çevre unsurlarıyla uyumlu bir yaşam tarzı sürdürmemiz gerekir. Yoksa…. Saygılarımla..."